top of page

Venedik Hakkında (Çok Büyük İhtimalle) Başka Yerde Duymadığınız 5 Şey

Güncelleme tarihi: 16 Şub


"Büyük Kanal" (Kaynak: Britannica)

Venedik, hem Türk tarihinde hem de günümüz popüler kültüründe güzelliği, zenginliği ve kültürel mirası ile nam salmış en ünlü ve antik şehirlerden bir tanesi. Ben de, yakın zamanda bu şehrin çok yakınlarında üniversite okumaya başlamış bir öğrenci olarak, Venedik'i ziyaret edip oraya gitmeden fark edemeyeceğiniz bazı gerçekleri sizler için derlemek istedim. Hadi başlayalım:


San Marco Bazilikası ve İstanbullu Atları


Basilica di San Marco (Kaynak: italia.it)

Hikayesi 800'lü yıllardan daha öncesine dayanan, son halini alması 1800'lü yıllara kadar süren San Marco Bazilikası (veya orijinal ismiyle "Basilica di San Marco"), tadilat ve yeniden inşa edildiği yıllar boyunca Yunan, Roma, Bizans ve İslam mimarisinden etkilenmiş bir başyapıt.

Her tarafını donatan aziz, peygamber ve melek tasvirleri, Evanjelistler hakkında yazılan Latince yazıtlar ve daha nice tasarımsal deha, bu yapıyı birazcık bile araştırdığınızda sizi ağzınız açık bırakacak.


Çatının ve sütunların her yönlerini donatan kızıl ve sarı şamdanlar gerçekten sürükleyici bir iç aydınlatma sağlıyor. Hem aşırı terminolojiye girişmemek hem de daha pratik bilgilere odaklanmak amacıyla şimdilik atlardan bahsedeceğim. Aşağıda linkini bırakacağım ilgili linklerden çok daha detaylı bir okuma yapabilirsiniz.


Atların Avrupa Turu

Söz konusu atlar, İstanbul Roma'nın eline ilk geçtiğinde inşa edilmiş olup, "bugün Sultanahmet Meydanı olarak bildiğimiz Hipodrom’un doğu girişindeki kapının üzerinde yer almaktaydı.


Roma'nın bölünmesinin ardından, Haçlı Seferleri sırasında atlar önce Venedik'e, 500 yıl sonra Napolyon tarafından Paris'e, Waterloo'daki mağlubiyeti sonrası Avusturya-Macaristan'a taşındı. En sonunda Venedik'e geri verilen atların Fransa'da sergilenmesi için bir de replikaları üretildi.


Dünyanın En Eski Kafelerinden Biri: Caffé Florian


Caffé Florian - Önden Çekim (Kaynak: exibart)

Bazilikayı gezdikten sonra Palazzo Ducale ve diğer mimarisi son derece göz kamaştırıcı müzeler ve saraylar arasında gezinirken, gözünüze kesinlikle günümüze aitmiş gibi gözükmeyen cilalı tahtadan "FLORIAN" diye bir tabela çarparsa şüphesiz doğru yerdesiniz.


Şehrin en zengin tarihe -ve müşterilere- sahip kafelerinden biri olan Caffé Florian, 1720'de kurulmuş ve İtalya'da halen hizmet veren en eski -ve fiyatları da büyük ihtimalle en tuzlu- kahvehanedir.


Garsonların giyim-kuşamından kumaş koltuklara, sütunların ışıltısından pencerelerin desenlerine kadar tarihi Avrupai bir kafeden bekleyebileceğiniz karakteristiklere fazlası ile sahip. Öğrenci olarak yalnızca ızgara sebzeli kruvasan deneyebildim, ancak fiyatı sorun görmeyecek herkese kesinlikle öneririm.


Cappuccino, cornettolar ve espresso (Kaynak: Life Lemons Italy)

Ünlü Kafenin Ünlü Misafirleri


Kafenin ilk yıllarındaki düzenli müşterileri arasında tiyatro yazarı Carlo Goldoni, ünlü maceracı ve yazar Giacomo Casanova, ve hatta Goethe bulunuyordu. Sonralarında Charles Dickens de dahil birçok milletten birçok sanatçı, biliminsanı, soylu ve daha nicelerinin de Florian'a uğradığı biliniyor.


Diğer Kayda Değer İşletmeler


Tarihi kayıtları 1400'lere dayandığı iddia edilen "Do Spade" tavernası (Günümüzde ismi Cantina Do Spade)


Birçok çağdaş dahiye hizmet etmiş "Harry's Bar" Kaynak: Agrodolce

Ernest Hemingway'in favorisi olması yetmezmiş gibi, Harry's Bar Alfred Hitchcock, Charlie Chaplin ve daha bir sürü film yapımcısı, oyuncu yazar ve niceleri tarafından sıklıkla ziyaret edilirdi.

Kuruluş hikayesi de kısaca şu şekilde:


1930'larda Venedik'te bir otelde barmenlik yapan Giuseppe Cipriani, zengin düzenli müşterisi Harry Pickering otel barına gelmeyi ansızın kestiğinde Harry'nin içki alışkanlıkları nedeniyle ailesinin onu parasız bıraktığını öğrenir. Ciprani Harry'e 10.000 İtalyan Lirası borç verir. 2 yıl sonra bara dönen Harry bir içki siparişi verip Ciprani'ye 50.000 Lira verir. Minnettarlığını göstermek için ona 40.000 daha veren Harry, Ciprani ile beraber Harry's Bar'ı açar.


Paganlıktan Hristiyanlığa İtalya


Venedik Arkeoloji Müzesi (Kaynak: Museo Archeologico di Venezia)

Ünlü "Davut Heykeli"nin yapımcısı olan Michelangelo dahil birçok dahi heykeltıraşın ve onlardan esinlenenlerin eserlerini Venedik'in her yerinde bulabilirsiniz. Palazzo Ducale ve diğer saraydan dönme müzelerde, Roma İmparatorluğu ve Venedik Krallığına ait antik büstler ve heykeller, Çin ve Japonya'dan 1800'lerde ithal edilmiş kılıçlar, zırhlar ve haritalar da bulunmakta.


Şahsen en çok dikkatimi çeken ise, Roma'nın Paganlıktan Hristiyanlığa bir ara geçiş evresini mükemmel şekilde gösteren Palazzo Ducale'deki "Mars, Adem ve Havva" heykelleri. Yani, eski mitoloji ile yeni dinin harmanlanması.


Üç Heykel - Havva (Kaynak: Palazzo Ducale)

Tek Heykel, Dört Mit

Bu heykeller hakkında ilginç olan yalnızca nasıl farklı inanışlardan aynı heykeltıraş elinde bir araya geldikleri değil, detayları. Mesela Havva heykeli İskandinav mitolojisindeki tanrıların tasvirlerindeki ebatlarda yapılmış olmasına rağmen (ince omuz ve bel, uzun boyun) verdiği poz Roman aşk tanrıçası Venüs'ün (Daha popüler ismiyle Kıbrıslı Afrodit) olduğu bir tablodan esinlenilmiş.


Üç Heykel - Mars (Yunan mitolojisindeki ismiyle Ares) Kaynak: Palazzo Ducale

Havva dışında, Roman savaş tanrısı Mars ve Adem'in yasak meyveyi yedikten sonraki anın tasviri Palazzo Ducale'de geniş bir salonda yanyana sergilenmekte. Her birinin yanında detaylı açıklamaları, hikayeleri, ve sanatçılarının biyografisi de bulunmakta.


Deniz ile evlenen şehir

Son bir örnek vermek gerekirse, eski mitoloji şehrin kültürüyle o kadar iç içe girmiş ki Venedikliler her sene şehri "Deniz" ile evlendirirler. Müzede yazdığı kadarıyla şehrin tanrısal personası olan Venezia, her sene Roman deniz tanrısı olan Neptün (Eski popüler ismi ile Poseidon) ile evlendirilirmiş.


Neptün'ün Venezia'ya (Venedik'e) Hediye Sunuyor (Kaynak: Neptune Offering Gifts to Venice)

Bazı tarihçilere göre aslında Pagan olan bu seremoni, Katolik Kilisesi tarafından düzenlenerek yeniden uygun hale getirilmiş. Daha ilginç olanı ise görünüşe göre bu "şehre tanrısal karakter verme" İtalya'nın birçok şehrinde görülüyor, ve bu sebepten ötürü de şehirlerin isimlerinin tümü İtalyancada dişil olarak geçiyor.


Sonsöz

Venedik; sanatı, mimarisi, kültürü, atmosferi ve daha birçok sebepten ötürü gezmeyi, hiç olmazsa da araştırmayı hak eden bir şehir ve kesinlikle finallerim sonrası tekrar gitmeye çalışacağım.


Ayrıca, elimde bu yazıda yer vermediğim, en az diğerleri kadar ilginç başka de bulunuyor. Duruma göre bir "Bölüm 2" yazmak için tekrar gidip daha da az bilinen şeyler derleyebilirim. Yorumlar kısmında geri bildirimlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!


Yazar ve Editör: Koru

27 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page